Uzun süredir çevremdeki mutlu insanları inceliyorum. Hepsinin ortak noktasını bulup mutluluğun formülünü tespit etmek niyetindeyim. Bu arazi çalışmasını yaparken herkesin önce sağlık durumlarına, maddi durumlarına, birlikteliklerine, başarılarına odaklandım. Bu önemli sandığım noktaların hiç birinin ortak olmadığını gördüğümden beri bu içsel araştırmamı farklı yönlere kaydırmam gerektiğini düşündüm. Malum, mutlululuğun anahtarının sevgi olabileceği dillere pelesenk olmuş durumda. Tüm kişisel gelişim kitapları bunu yazar. Fakat bu benzinliklerde satılmaktan ötesini hak etmeyen kişisel gelişim kitaplarının yazarları neyi sevmenin mutluluk getirdiğinden pek anlamazlar. Hâl böyle olunca, sevginin 'the edilgen' ini kendim bulmak istedim. En yakın dostlarımı bile hiç fark ettirmeden birçok testten geçirdim. Vardığım sonuçlar ilginç ve üzücü oldu.
Bir şeyi sevmek için ona hüsn-ü zân ile bakmak gerek. Kusurlarını görmeden, eleştirmeden, altında bir neden aramadan sevmek gerek. Peki bu mutlu insanların hüsn-ü zân mekanizmaları nasıl işliyor? Herkesle kavga edebilen, herkesi kırabilen, herkesi eleştirebilen bu insanların hüsn-ü zân huyları var mı gerçekten? Elbette var, fakat nasıl?
Gözlerimizde kataraktla hiç alakası olmayan bir perde var. Bu perde yalnızca aynaya baktığımızda, yahut soyut olarak kendimizi değerlendiğimizde devreye giriyor. Bu perdenin en belirleyici özelliği kalınlığı. Kimisinde siyah kadifeden yapılmış gibi, kimisinde beyaz tülden. Dünyada manevî nasibiniz ne kadar çoksa perdeniz o kadar inceliyor. Nasibi az olanların perdesi ise zamanla siyah bir duvar oluveriyor. Her şeyi eleştirebilen, hüs-ü zân için erişilmesi zor kriterler yaratan gözlerimiz, değerlendirilen kendimiz olduğunda söz konusu perdenin arkasında kalıyor. Perdesi kalın olanlar kendilerini eleştirecek kadar göremiyorlar. Bu yüzden kendilerini kusursuz ve mükemmel görmeye başlıyorlar. Bu perde bir müddet sonra duvara, duvar sıra dağlara, sıra dağlar ise iyice büyüp 'ene'ye dönüşüyor. Ene, yani modern tabiriyle ego, tüm müspet felsefi ilkelerin insandaki izdüşümünü silip 'diğerlerinden üstün olmak' fikrini kölesi seçtiği insanın beynine yerleştiriyor. Bu da insana olması gerektiğinin üstünde ve farklı yönde bir özgüven sağlıyor.
Peki 'ene'nin kölesi olan insan ne yapıyor? Bu insanların en büyük özelliği her zaman en iyisini hak ettiklerini düşünmeleridir. En yetkili makamlar onların olmalıdır. Kamu alanında en ufak bir hakkı yendiğinde kıyameti koparan, garson siparişi yanlış getirdiğinde emekçiyi azarlamaktan zevk alan, telefondaki müşteri temsilcisiyle kavga eden, kendi park yerinde başka bir araç gördüğünde sinir krizi geçiren onlardır. Ene'nin bitmeyen isteklerini yerine getirmek, bir başka deyişle efendisine hizmette kusur etmemek için kendine batırılan iğne ucu için kılıcını sallamaktan çekinmeyen bu insanların en büyük özelliği, mutluluk ortalamalarının çok yüksek olmasıdır. Efendilerinin telkiniyle kendilerini dünyanın en değerli varlığı kabul etmeleri, anlamsız fakat mutlu bir hayat sürmeleri için büyük bir unsurdur.
Gelelim perdeleri tülden olanlara. Bu insanlar kendilerine eksik nazarla bakabilen, daha realist ve daha mutsuz insanlardır. Hayatları daha anlamlı fakat daha zordur. Pembe bulutlarla kaplı olmayan semaları onlara yıldızları görebilme imkanını sunar. Bu da acziyet bilgisini getirir. Acziyet bilgisi bilgilerin en kesini, en anlamlısı ve aynı zamanda en karamsarıdır ayrıca tevâzûnun da temelini oluşturur. Kalın perdeli ene kölelerin aksine, bu insanların tevâzûları toplumsal bir etik öğretisi sonucunda değil acziyet bilgisinin içselleştirilmesiyle gelişir. Ene köleleri, tevâzû sahibi tül perdelileri aşağılamaktan, onlara üstünlük kurmaya çalışmaktan ve onların saygısını zorla yahut türlü samimiyetsizlik oyunlarıyla kazanmaya çalışmaktan büyük haz alırlar. Çünkü mutluluk onlar için eroinden daha ciddi bir bağımlılıktır ve mutluluğu elde etmek için çıktıkları yolda 'ahlak' bir kriter değildir.
Öyleyse yaşasın tam bağımsız mutsuzluğumuz.
Mutsuzluk pahasına perdelerimizi inceltebildiğimiz yıldızlı gecelere..
03.12.14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder